24 Nisan 2010 Cumartesi

Çocuk Bayramı!

Ne güzel bir isim...Çocuk Bayramı! Aslında onlara her gün bayram, bu saflıkla, bu sevgiyle, bu doğallıkla her günlerini Bayram gibi yaşıyorlar. Sanırım biz de o yüzden özeniyoruz çocukluğa geri dönmeye bu kadar...Neyse uzatmamak lazım derin tahlillere girerek :)))
Aslında programda babamı Foça'ya götürmek vardı, malum mevsimi geldi, durunamıyor buralarda. Hem Deniz'i de biraz denize sokarım diye düşünüyordum alıştırma babında ayaklarını falan, kumlarda yürürüz birlikte diye seviniyordum ama çocuklu insanların plan yapmaması gerektiğini ısrarla tekrarlayan Murphy yine iş başındaydı. Denizcim keyifsiz olunca benim şoförlük ve deniz planım yattı. İyi ki de yatmış!
23 Nisan gibi bir gün her sene deli dolu yaşanıp çocuğuna da yaşatılmaz mı hiç? Sabahın köründe kanım kaynayarak ayaktaydım törenlere gidicez diye. Benim sabırsızlığıma inat her sabah 7.30-7.45 arası uyanan çocuğumun o gün 9'a kadar uyuyacağı tuttu. Gelip gidip bakıyorum ne zaman uyanacak diye. Stadda yer kalmayacak çünkü, acele etmek lazım. Neyse uyandık, kahvaltı, giyindik, tam teçhizatlı Cevat Kelle misali hazırlandık derken 11'e kalmadan Karşıyaka Stadı'ndaydık. Daha yoldan gelmeye başlamıştı törenin o coşkulu ahenkli sesleri!
Yahu dedim ben yaşamayı çok seviyorum, bu coşku dolu, bu ruh dolu, bu güleryüzlü insanlarla dolu ülkeyi çok seviyorum, çoluk çocuk, anneanne, dede, teyze, hala, komşu....biraraya gelip Çocuk Bayramı Coşkusunu öncelikle çocuklarına yaşatmak ve sonra kendi çocukluklarını hatırlamak vasıtasıyla buraya gelen herkesi çok seviyorum! Ne kalabalık ne kalabalıktı! Hem de deli sıcağa rağmen! Bir sürü ülkeden gelen bir sürü aydınlık yüzlü çocuk, danslar ederek, çeşitli gösteriler yaparak, şarkılar söyleyerek, bandolar çalarak, en nihayetinde ellerindeki Türk bayraklarını havaya saçarak müthiş bir COŞKU verdiler bize, müthiş! "Atatürk'ün Işık Çiçekleri" diye başlayan şiirle birbirlerine bakarak gözleri dolan ve ağlayan onca ebeveyn, hepimiz, o çocukların hepsini bir yumak haline getirip yüreklerimize sokmak istedik ve hepimiz daha da bir sıkı sarıldık kucaklarımızdaki çocuklarımıza! Hayat sizinle güzel ve yaşamaya değer, siz geleceğin IŞIKLARISINIZ diye sarıldık minik yavrularımıza...Gırtlaklarımız patlarcasına 10.Yıl marşını söyledik hep bir ağızdan, herkes BİR SEVGİ seli oldu aktı. Müthiş bir enerjiydi, anlatılmaz yaşanır denen cinsten bir tecrübeydi...
O stadda yaşadığım kendi çocukluk 23 Nisan'larımı hatırladım, çimlere bastığımız, sıcaktan bunaldığımız, yanımızdaki ülkenin çocuklarıyla tarzanca konuşma çabalarımız, resmi geçit törenindeki ciddiyetimiz, bandonun morarttığı dizlerim, komik pisilerim...o kadar o kadar çok şey geçti ki gözümün önünden, hepsini anlattım Deniz'e hepsini...
İlk 23 Nisan Çocuk Bayramını yaşadı çocuğum...deliler gibi koştu, bandocu abi ve ablalarını izledi, fotoğraf çekimlerine model oldu, kah omzumda kah kucağımda dans gösterilerine alkış tuttu, Türk Bayrağını taşıdı ilk kez, sallamaktan helak oldu çocuğum...saat 12.30'da sıcağın, kalabalığın ve deli annesinin bitmek bilmez coşkusuyla yorulmuş, ağlıyordu artık ne olur gidelim diye. Yolda da uyuya kaldı minik kuşum...
Seneye dedim Deniz'e, daha erken kalkacağız annecim, en geç saat 8.30'da gölgelikte yerimizi alıp, 2.5 yaşın bilinciyle 23 Nisan'ımızı kutlayacağız. Daha nice bayramlara ama Sizlerle!

16 Nisan 2010 Cuma

İlişkilerde "değer" üzerine...

Neden birtakım pozitif "değer"leri tüketmeye bu kadar meraklıyız insanlık olarak...tam aksine artırmaya bu kadar da ihtiyacımız varken!
Neden bir başıboşluk, bir bencillik, bir hükmedicilik hakim tüm ilişkilerimize...
Neden "bütün dünya bana hizmet etmeli" anlayışıyla yaşayan prens ya da prenseslerin sayısı giderek çoğalıyor çevremizde...

"Değer" verdiğiniz ilişkiler ardı ardına sarsıldıkça şöyle bir mesaj yerleşiyor içten içe bilinçaltınıza: "Güvenmeyeceksin!"
Bu mesajı birebir doğru bulmasam da kendimce şu şekilde yorumlamaya ve bünyemdeki sert etkisini yumuşatmaya çalışıyorum:
"İlişkilerdeki bağını özgürleştireceksin! Beklentilerini, özellikle duygusal anlamda sıfıra indireceksin..
Herkesi de hayatı algıladığı ve seçtiği şekilde yaşaması için serbest bırakacaksın. Ve bir ilişkide asla fedakarlık duygusuyla hareket etmeyeceksin...Bu geri dönüşü tehlikeli olan bir şey... Ha sana müdahale etmeye kalkanlara da gereğince haddini bildireceksin!"

6 Nisan 2010 Salı

Enerji Durumları

İnsan dengesiz bir varlık!
Bir gün halsizlikten yatağa yapışıp kolunu kaldırmak istemezken, ertesi gün enerjisi tavan yapmış şekilde her şeyin üstesinden gelme gücüne erişebiliyor. Manen ve fiziken!
Aha örnek bendeniz!
Cumartesi sabahı sekize on kala Deniz'in çekiştirmeleriyle adeta sürünerek yataktan çıktım.
Gözlerimi açamıyorum, bir halsizlik, genel bir mutsuzluk hali...uyuz mu uyuz...
Evde kahvaltı hazırlamak bile zul geldi, çocuğu kaptığım gibi kuzenime gittim. Baktım açmadı, geri döndük. Akşamüzeri sahile yürüyüşe çıktık açılırım umuduyla ama yok, o kilometre yürüme ruhu yok o gün bende! Bugün iş çıkmaz, yallah evine kızım dedim. Geceden de Tolga'ya tembih ettim, ertesi sabah bana dokunmuyorsunuz diye!
Ama o ne? Pazar günü gün ışığıyla Deniz'i beklemeden kendiliğinden açılan gözler cin gibi ve hayat dolu, içim kıpır kıpır! Hava muhteşem! Hemen balkonda kahvaltı yapabilir miyiz diye kontrole gittim. Sonuç pozitif! Balkon pırıl pırıl yıkandı, silindi. Sarı kafa mutluluk kelebeğimle birlikte kahvaltı hazırlığı başladı. Yazlık mama sandalyesi balkonda yerine kuruldu. Fırında kaşarlı ekmekler, domatesli omletler, mis gibi demlenen çay, kekikli zeytinler...pazara yol alan insanların neşeli sohbetlerini izleyip dinleyerek şahane bir kahvaltı yaptık. Kova, kürek, tırmık üçlümüzü kaptığımız gibi karşımızdaki parka indik. Tolga ile ikisini bırakıp kendime ait birkaç işi hızlıca hallettim. Parka döndüm ki, sarı kelebeğim Efe diye harika bir abi bulmuş, mutlulukla kamyonlarını doldurup boşaltıyorlar...hiç bu kadar uzun parkta kalmamıştık, Tolga, ben, Deniz, Efe, Efe'nin dedesi, Gökdeniz ve babası...neşe içinde bir park keyfi yaşadık. Eve çıkıp duşumuzu yaptığımız gibi öğle yemeği ardından uyku..Bugün pazara ben gideceğim dedim Tolgaya. Yallah pazara o güzelim tazecik sebze ve meyvelerin arasına! Ne keyif ne keyif, pazar arabasında yer kalmamış, o kadar çok şey almışım...Onları eve bıraktığım gibi yürüyerek market alışverişine. Ha bir de bütün bunları yaparken sürekli çevreme sırıtıyorum, ne güzel bir gün değil mi diye!
Tolga da pek bir anlam veremedi halime, sessiz sessiz izliyor...Girdim mutfağa, brokoli timbalesler, fırında patatesler, tavuklu pilavlar, kremalı çorbalar, taze yeşillikli salatalar...habire çalışıyorum, bitmiyor enerji. Sonra bana da garip geldi halim, başladım dışarıdan izlemeye kendimi, harbi garip bir güç gelmiş bu kadına dedim, zira sabır küpü olan kocamın bile sabrını çatlatan çocuğumu o an dünyanın en geniş yüreği ve hoşgörüsüyle bağrıma basabildim...Tolga'nın açlıktan ve yorgunluktan nevri dönmüştü ama ben havaya saçılan pilav tanelerini toplarken pek bir mutluydum!
Ne sinir bozucu değil mi? Bazen pek bir gıcık olurum bu haldeki insanlara, yapay gelir haletleri ama değilmiş vallaha, ben de hissettim, yaşadım birebir. Nitekim uzun sürmedi, Pazartesi sabahı işe yine sürünerek geldim...
Dediğim gibi, İnsan Dengesiz bir Varlık!

2 Nisan 2010 Cuma

Cafe Fernando ve Snow Egss Şerefine

Her iki blogun da hayatımda çok önemli bir yeri var zira çocuk doğurmakla birlikte küllenmeye yüz tutmuş "mutfakta", "yemek" ile uğraşma şevk ve zevkini olağanüstü tariflere ek anlatım ve görsellikle canlandırıp kıpır kıpır yaptılar beni...
kendimi iki ara bir dere fırsat yaratıp (isteyince nasıl da oluyor) bir kadeh şarap ya da soğuk bir bira eşliğinde, Deniz'i de işin içine katıp, ocak başında çeşitli denemeler yaparken buluyorum: portakallı lorlu pancakeler, portakallı mercimek çorbaları, spaghetti bolognese'ler deniyoruz...ağzınız sulandı değil mi, sizi de davet ediyorum bu müthiş yemek bloglarını keşfetmeye..

CafeFernando bugün 4. yaşını kutluyor!
Sevgili Selen sayesinde tanıdığım SnowEggs ise geçenlerde 1. yaşını kutladı!
Bu güzel Cuma gününü onlara İyi ki doğdunuz diyerek kapatmak istiyorum.
Sizleri tanımak ve hayatıma katmak çok iyi geldi.

Nice senelere!