16 Kasım 2009 Pazartesi

Tempo

Ne tempo ne tempo...tam 12 gün olmuş bloga dokunamayalı.

İş, ev, çocuk, spor, alışveriş, sosyal hayat...derken kaça bölüneceğimi şaşırmış durumdayım.
Tam da bu durum üzerine Elif Şafak'ın yazısı cuk diye oturdu.

Elif Şafak annesine mesaj atmış neden beni altız doğurmadın, hiçbir şeye yetişemiyorum diye.
Kendinden en az 6 tane klonlamak istiyormuş, eşi de "Allah Korusun" demiş !
Ben de aynı talepte bulunuyorum dedim Tolga'ya. Adamın beti benzi attı.
"1 tanesiyle nasıl başedemediğimi gören büyük Allah'ım sen böyle bir eylemden beni koru" oldu yorumu.
Pis nankör dedim, hayatını bunca kolaylaştıran bir kadından 6 tane daha isteyeceğine Allah'tan koruma istiyorsun...zaten güzellikten anlamazsınız siz erkekler, odunluk var genlerinizde dedim, gülüştük...

Bu evlilik ve ebeveynlik işinde bir enayilik var kesinlikle.

Erkeğin bir günü:
Sabah işe gider, çalışır, akşam eve gelir, duş alır, pırıl pırıl sofrasına oturur, afiyetle pişmiş yemekleri mideye indirir, çocukla oynar, uyutur. Aynı anda kendisi de uyur. Sabah askıdan temiz ütülenmiş kıyafetlerini alıp elini kolunu sallaya sallaya yine işe gider.

Kadının bir günü:
Gece çocuk uyanmalarıyla bölük pörçük olmuş bir uykudan gülen bir yüzle uyanıp ufaklığına sarılır.
Kuala gibi üzerine yapışmış bir çocukla aynı anda elini yüzünü yıkar, giyinir, yatak toplar, lattesini yapıp çantasını hazırlar. Çöpleri atmayı yine unutmuş eşine iltifatlar yağdırarak çöpleri organize eder.
Dolabın ve ufaklığın eksiklerini tespit edip, günlük yapılacaklar listesini update eder.
Koşa koşa vapura yetişir. Çok özel 10 dakikasında kitabını okur. 9'a 10 kala çalmaya başlayan telefonlarla işe günaydın deyip akşam 6'ya kadar bilumum çeşitlilikte insanla konuşur, yazışır, kavga eder, eğlenir. Öğle tatilinde koşa koşa spora gidip karın bölgesine yerleşmiş simidinden kurtulmaya çalışır. Ödenecek faturaları & kredi kartı ekstrelerini düzenleyip ödemeleri yapar. Özlenen eş dost akrabaya hatır sorar. Kendine iyi gelen birkaç blogu takip eder. Gazetelere göz atıp gündemden bihaber kalmamaya gayret eder. Annesiyle konuşup, çocuğun günlük durumu hakkında bilgi alır, talimat verir :))) İş çıkışı muhakkak market ziyareti yapıp, kol kaslarını geliştiren torbalarla eve dönüş yolunu tutar. Spor olsun diye asansörü kullanmayıp, 4 katı yürüyerek çıkar. Evin kapısı açılır açılmaz oyun isteyip naz yapan dünyalar tatlısı bir çocukla azar: at olur, eşek olur, araba olur, hokkabaz olur, zıplar, döner, dans eder, ne istenirse o kılığa girmek için kendini paralar. Alınanları dolaplara yerleştirir. Koca gelir, çocuk kocaya pas edilip çamaşır makinesine çamaşır koyar, banyosunu temizler, sofra hazırlar. Meraklı çocuğa tencere içindeki tüm yemekler tanıtılır, çeşitli yaratıcı aktiviteler eşliğinde en az yarım saat yemek seromonisi yönetir. Kurulan sofrayı kaldırır, mutfağı toplar, bir sonraki günün yemeğini orgazine eder, çocuğun dolabını şöyle bir gözden geçirir, çamaşırları asar. Kocanın bir sürü sorusuna cevap verir. Tam kıçını koltuğa koyup şöyle derin bir nefes almak üzereyken bir bakar ki değil gün gece bile bitmek üzere...Bu arada kafada bitip tükenmek bilmeyen diğer işler, projeler, okunacak kitaplar, makaleler....

Ne kapasite var biz kadınlarda maşallah...Bizim 1 günümüz=erkeklerin 3 günü!

Bu aralar psikopata bağlamış durumdayım yine: neden ben bu kadar yoğunken Tolga bu kadar rahat diye. Aslında cevabı çok iyi biliyorum ama okşanmaya ihtiyacı olan sevgili EGOM bu cevabı asla duymak istemiyor: Seçimlerinin sonucunu yaşıyorsun sevgili Ebrucum!

4 Kasım 2009 Çarşamba

(Mim)lenmek

Sevgili Selen beni mim'lemiş...bu mim'lenmek bu ara bloglarda yeni moda bir şey anladığım kadarıyla. Takip ettiğim kim varsa mim'leniyor:))) söylemesi bile hoş: mim'lenmek!

Ana tema çocuğunuzun ilginç bulduğunuz 7 özelliğini yazmak. Benim 13 aylık ufaklığımın karakteristik özellikleri henüz oturmamış olsa da kendi çapında ilginçlikleri var elbet ama sanki bana bunlar her çocuğa ait özelliklermiş gibi geliyor. Mesela....

1. Çok meraklı olmak...tencerede ne var, buzdolabında ne var, çamaşır, bulaşık makinesinin içinde ne var, tuvaletin içinde ne var, portmantoda ne var...gibi kapalı bilumum alanı eşelemeye çalışmak.
2. Evden ayrılan herkesin arkasından dışarı çıkabilmek için ayak yapmak.
3. Evin içinde arı gibi vızıldarken kapının dışında arabasına bindiği anda dünyanın en mutlu çocuğu olmak.
4. Otları yolmak ve toprakları avuçlayıp dakikalarca incelemek.
5. Merdivenleri hiç sıkılmadan defalarca inip çıkmak, dön çık, dön çık, dön tekrar çık...başım dönüyor a çocuğum...ben 35 yaşında bir anneyim :)))
6. Kendi menüsünü beğenmeyip etrafın yediği her şeye abone olarak insanların vicdanlarını sızlatmak: ah aç bırakmışlar çocuğu, ver kızım ver yesin....
7. Ih Ih Ih gibi iki harfle bütün isteklerini anlatabilmek....ve daha bir sürü şey. Eminim giderek de çeşitlenerek çoğalacak. Kendi kişiliği oturmaya başladığı zaman kendine özgü daha farklı şeyler yapabileceğini düşünüyorum ve o günleri şimdiden çok merak ediyorum.

Deniz'cim seni çok seviyorum annecim!